Genel

İslam Kadını Yaşatmıyor Diyenlere: Belgelerle İslam Devleti Osmanlı’da Kadın Hakları

Batı etkisinde müslüman toplumlarda toplumsal ve iktisadi yapının altüst olması ve giderek kadının durumunun kötüleşmesi, yine Batıdan yeni bir tutumun taşınması için zemin oluşturdu. Bu, müslüman toplumlarda o zamana kadar bilinmedik bir ideolojik çatışma tutumu olan feminizmdir. 20. yy’ın başlarında müslüman toplumlarda ortaya çıkan orta sınıf feminist hareket, aslında modernleşme sürecinin bir sonucu olarak ortaya çıkan bir soruna karşı, yine modern dünyadan aktarılmış bir tepki tutumu idi.[1]

Dolayısıyla kemalist sistemi tenkid eden bacılarımıza “eğer özgürsen bunu Atatürk’e borçlusun” demek, ideolojik ve demogojik bir yaklaşımdır. Nitekim aşağıda Devlet Arşivlerinden derlenen “Arşiv Belgelerine göre Osmanlı‘da Kadın” adlı kaynaktan birçok belgeyi göreceksiniz. Ayrıca insaf sahibi yabancılar dahi eserlerinde gerçekleri ifade etmekten çekinmemişlerdir. Osmanlı’da bulunmuş olan Julia Pardoe isimli bir Ingiliz kadın seyyahın kitabında şöyle yazmaktadır:

“Eğer özgürlüğün mutluluk olduğuna inanıyorsak, o halde en mutlu olanlar Türk kadınlarıdır, zira Osmanlı’da yaşayan en özgür kişiler hiç şüphesiz onlardır.”[2]

[2] no’lu dipnotta zikredilen Julia Pardoe isimli Ingiliz kadın seyyahın sözkonusu kitabının ilgili sayfası…

Italya’nın Napoli üniversitesinden Islam bilimci Laura Veccia Vaglieri de Islamiyet hakkındaki eserinde şöyle demektedir:

“Gerçi kadın, Avrupa’da içtimai (sosyal) bakımdan yüksek bir seviyeye yükselmişse de, Islam aleminde müslüman kadının kanun nazarında haiz olduğu istiklali, hiç olmazsa şu son senelere kadar, bir çok memleketlerde ihraz (elde) edememişti; belki hala da edememiştir. Filhakika Islam kadını, erkek kardeşleriyle -daha az bir mikyasta olsun- mirasa iştirak etmek, ancak kendi muvafakatiyle evlenmek ve kaba bir kocanın fena muamelesini çekmek haklarından başka, kocasından cihaz bedeli almak, kendisi zengin bile olsa ihtiyaçlarını kocasına ifa ettirmek ve mecbur olmadıkça, tevarüs ettiği (mirasa konduğu) mallarının idaresinde tam bir istiklale mazhar olmak hukukuna da haizdir.”[3]

Kadın haklarının Islam hukukunda bugünkü modern hukuka nazaran daha insani olduğunu, Rene Grousset ve Joseph Chaine’in başkanlığında toplanan bir ilim heyeti şöyle ifade etmiştir:

“Mevcut ahkamıyla (hükümleriyle) Islam şeriatı, eski Roma hukukuyla yeni medeni kanunlarımızın ekserisinden daha insanidir. Çünkü bizim kanunlarımızda kadınla beraber ihtiyarlık çağına gelmiş babalarla analar ekseriyetle ihmal edilmektedir.”[4]

19. yüzyılda Istanbul’u ziyaret eden Italyan yazar Edmondo de Amicis, Osmanlı’da kadının durumu hakkında şunları yazar:

“(Osmanlı’da) Türk kadınına genellikle bir Şövalye kibarlığı ile saygı duyulur. Kargaşa ve isyan zamanlarında, hiçbir asker, en küstah kadına dahi kötü muamelede bulunmaz. Koca, hanımına son derece nazik davranır. Anneye ise özel bir saygı beslenir. Hiçbir koca, hanımının geliriyle geçinmeyi bir an dahi aklından geçirmez.”[5]

Edmondo de Amicis’in [5] no’lu dipnotta bahsi geçen kitabının ilgili sayfası…

Ne kadar zengin olursa olsun Islam hukukunda kadın, ev masraflarına katılmak mecburiyetinde değildir. Bu ciheti böylece teyid eden fransız oryantalist Clement Huart şöyle diyor:

“Erkek, karısının iaşesini teminle mükelleftir. Buna mukabil de kadının kendisine tam bir itaat göstermesini istemek hakkını haizdir. Bununla beraber, bu hükmün kat’i mahiyetine rağmen, karısının içtimai (sosyal) vaziyetiyle mütenasip olmayacak bir şekilde çalışmaya mecbur edemeyeceği gibi ücret mukabilinde çalıştırmak hakkını da haiz değildir.”[6]

Kadın hukuku bakımından Islam hukukunun bugünkü Avrupa kanunlarından daha üstün olduğu kanaatini paylaşan Din tarihçisi Maurice Gaudefroy-Demombynes ise şöyle der:

“Kadının son derece lehinde olan Kur’an ahkâmı (hükümleri), nazarî şekilde bile olsa, ona şimdiki Avrupa kanunlarının temin ettiği şeriatten daha müsait bir vaziyet bahşetmiş­tir. Islam’da kadın, para işlerinde servet ayrılığı hukuku­na maliktir. Aldığı ağırlığa, hibe ve miras şekillerinde in­tikal edebilecek mallarına ve kendi mesaisinin mahsulle­rine, ömrünün sonuna kadar sahiptir.”[7]

“Miladın yedinci asrında tebliğ olunan ilahi Islam kanununun müslüman kadınına bahşettiği ailevi ve iktisadi müsavat (eşitlik) hakları, 20. asrın Avrupa kanunlarınca henüz ve tamamiyle kabul edilmiş değildir. Mesela Fransız Medeni Kanununun evli bir kadına kendi el emeği üzerinde tasarruf hakkı vermesi, ancak 13 Temmuz 1907’de neşredilen (Livre salaire de la femme mariee et contribution aux charges de menage) kanunuyla kabul edilmiş, fakat bu kanunun temin ettiği tasarruf hakkı bile, ev masraflarına iştirak vs. gibi erkeğin lehine birtakım kayıtlarla tahdit ve takyid olunmuştur.”[8]

Ingiliz doktor ve yazar Julius R. Van Millingen, Osmanlı’nın kadınlara bakışı hakkında Batı’da yanlış bir algı olduğunu şu sözlerle ifade eder:

“Müslümanların, kadınların ruhu olmadığı ve bu sebeple ibadet etmeleri gerekmediği şeklinde bir düşünceye sahip olduklarına dair Avrupa’da yanlış bir kanaat vardır. Bilakis Kur’an bu hususta açıktır. Her ne kadar erkeklerle birlikte camilerde ibadet edemeseler de, gruplar halinde toplanıp, ayrı bir şekilde ibadetlerini yapabiliyorlar ve bu hususta Ramazan boyunca kadınlara özel hizmetler verilmektedir.”[9]

[9] no’lu dipnotta zikredilen kitabın ilgili sayfası…

Bütün bu gerçeklere rağmen Osmanlı’da, dolayısıyla da Islam’da kadının aşağılandığı, Avrupa’da ve Kemalist rejimde ise el üstünde tutulduğuna dair yaygın bir kanaat vardır. Ancak bu kanaat sistemli bir propaganda neticesinde oluşmuştur ve asla gerçeği yansıtmamaktadır.

Kemalistlere göre kadınlar, “bir adamın 4 karısından biri olmadıkları için” Osmanlı’yı yıkan M. Kemal’e minnet duymaları gerekiyormuş. Halbuki Ikinci Meşrutiyet döneminde yapılmış olan 1917 tarihli “Hukuk-ı Aile Kararnamesi”nin 38’inci maddesinde dolaylı olarak çok evliliğin engellenmesi yoluna gidilmiştir. Madde aynen şöyledir:

“Üzerine evlenmemek ve evlendiği sûrette kendisi veya ikinci kadın boş olmak şartıyla bir kadını tezevvüc sahih ve şart muteberdir.”[10]

Kaldı ki, Osmanlı’da çok eşlilik %5 civarındaydı. Bunu bugün Türkiye’de herkesin tanıdığı anlı şanlı bir tarihçi söylemektedir.[11] Hal böyleyken Osmanlı’yı bir canavar gibi göstermeye çalışan Cumhuriyet elitlerinin %60’ının metresi vardır.

Bu kemalistler Osmanlı’ya öyle mantıksız saldırıyor ki ne dediklerini eminim kendileri de bilmiyorlardır. Hem “Osmanlı’da kadın hakları yoktu, hiçbir işe karışamazlardı” diyorlar, hem de utanmadan “Hürrem Sultan’ın sözüne uyduğunu” iddia ederek Kanuni Sultan Süleyman’ı suçluyorlar. Bunların lügatlerinde “tutarlılık” diye bir kelime yok anlaşılan.

Daha evvel paylaştığımız yazılarda, Kemalist rejimin şapka yüzünden “Şalcı Bacı” isimli bir kadını idam ettiğini[12], seçme ve seçilme hakkı isteyen Nezihe Muhiddin isimli başka bir kadına ise kan kusturduğunu[13] delillendirmiştik. Hatta bu rejim, kadınların “ne giyip giymemesi” gerektiğine bile karışmış ve çarşaflı ninelerimize para cezası vermişti.[14] Böyle bir rejimin kadınlara kıymet verdiğini söylemek tabii ki mümkün değildir.

Peki Batı ne yaptı? 8 Mart’ı “Kadınlar Günü” ilan etmekle onlara kıymet mi vermiş oldu? Tabii ki hayır!.. Buna “Kadınlar Günü” değil; “Kandırmalar Günü” denir ancak.

“Batı barbardır” diye boşuna demiyoruz. Bakın, resmi kayıtlara göre 1565 ila 1625 yılları arasında sadece Fransa’da “bebek cinayeti”nden dolayı 625 kadın idam edilmiştir. Bu cinayetlerin sebeplerini araştırıp mani olmak yerine yüzlerce kadını idam etmişlerdir.[15]

Protestanlığın kurucusu ve kemalistlerin sitayişle bahsettikleri Martin Luther bile 1543 yılında neşrettiği “Yahudiler ve Yalanları Üzerine” isimli risalesinde, “Yahudilerin sinagoglarının ve okullarının yakılması gerektiğini” yazar.[16] Yani Adolf Hitler, Martin Luther’in yazdıklarından çok da farklı bir şey yapmamıştır. Işte Batı zihniyeti budur! Bunların ilahiyatçıları bile böyledir…

Martin Luther’in [16] no’lu dipnotta bahsi geçen eseri…

Bir de “aydınlarımızın” yere göge sığdıramadıkları Batı düşüncesinin en mühim filozoflarından Aristoteles’in kadın algısına bakalım:

“Bir kadın da bir köle de ahlaki açıdan iyi olabilir. Oysaki kadın değer bakımından aşağı, köle ise tamamen değersizdir.”[17]

Yine Batı filozoflarından Diyojen, bir gün zeytin ağacına asılan kadınlar görünce şöyle der:
.
“Keşke bütün ağaçlar böyle meyva verse.”[18]

Durun bitmedi…

Bütün yardım çığlıklarına rağmen aç ve açıkta kalan Milli Mücadele kahramanımız Kara Fatma’ya bir maaş dahi bağlamayan ve bu kahraman kadınımızı 1933’de Rus kilisesinde ikamete mecbur bırakan kemalist rejim, aynı yıl Yunan malullerine yani Anadolu’da kadınlarımızın ırzına geçen ve onları katleden yunan askerlerine para bağışlamıştır.[19]

Yani kemalist rejim kadınları değil; zalimleri korumuştur.

[19] no’lu dipnotta bahsi geçen haberler… Cumhuriyet Gazetesi, 6 Mart 1933… Milli Mücadele kahramanı Kara Fatma’nın 1933’te Rus Manastırı’nda ikamete mecbur kaldığı yıl, kemalistler Yunan malullerine para bağışlamıştır. Her iki hadise de 1933’te yaşanmıştır…

Işte Osmanlı’ya iftira atanların sicili böyle…

Neymiş… Kadınlar günüymüş… Kadınlara bir gün tahsis etmekle onlara kıymet verilmiş olmuyor. Onlara kıymet vermek; haklarını korumakla olur, işte böyle:

Osmanlı’da bir Kadına tecavüz eden kişilerin idam edilmelerine dair karar:

Bursa’da bir kadına tecavüz eden kişilerin idam edilmesi…

Üçüz çocuk doğuran kadına maaş bağlanması…

Kötü yola düşen kadınların Dikimhane’lerde istihdamı…

Gördüğünüz gibi, kemalistlerin iftira attıkları gibi Osmanlı’da kadınlara zulmedilmiyordu, bilakis hakları gözetiliyor, öğretmen tayin ediliyor, ticarette aldatıldıysa mahkemeye gidebiliyor, kocasına şartlar koyabiliyor, anlaşmalı boşanabiliyor, kocasından kalan maaş yetmezse babasından ilave maaş alabiliyor, evi zarar gördüyse kirası hazineden ödenmek şartıyla yeni bir ev tahsis ediliyor, yaşlı ve hasta ise ihtiyaçları gideriliyor, kocasının zulmetmesi halinde buna mani olunuyor, kötü yola düşen kadınlara geçinmelerini sağlayabilecekleri normal bir iş veriliyor, lüzum görüldüğünde piyano öğretmeninin maaşına zam yapılıyor, tecavüze uğradığında suçlular idam ediliyor ki caydırıcı olsun, zorla evlendirilemiyor, hatta yukarıda verdiğimiz belgede de görüldüğü üzere evlenmek isteyen Vezir-i azam Mehmed Paşa’nın oğlu dahi olsa.

Yani Osmanlı’da kadınlar köle değil, kraliçeydi kraliçe! Fakat Osmanlı’yı yıkan şer güçler bizim yeniden ayağa kalktığımızı görünce bunun sebeplerini araştırıp ona göre yeni bir imha planı hazırladılar.

Aile yoksa, Devlet de yok…

Emperyalistler geçen yüzyıllarda, Osmanlı’ya bağlı olan Balkan ve Ortadoğu halklarını “eşitlik ve özgürlük” diye diye kandırıp “Osmanlı ailesinden” koparmış ve sonra da bölük pörçük ettikleri, savunmasız ve sahipsiz bıraktıkları bu halkları her türlü sömürmüşlerdi. Bu yüzyılda ise sıra kadına geldi.

Şimdi de kadınlara “eşitlik ve özgürlük” diye diye aileden koparıp savunmasız ve sahipsiz bırakacaklar, akabinde onları da her türlü kullanıp sömüreceklerdir. Sömürüyorlar da zaten…

Osmanlı yıkılınca yeni bir devlet kurabildik. Lakin aile yıkılırsa kaçınılmaz olarak çökecek olan devleti bir daha kuramayız. Zira aile küçük bir devlettir, çekirdeğidir. Aile olmadan devlet kurulamaz. Dolayısıyla eşitlik ve özgürlük diyerek kadınları istismar edip aileden koparmaya çalışanlar, aslında devletimizi bir daha ebediyyen kurulamayacak şekilde yıkmak ve tarihe gömmek emelindedirler. Ailemize, yani devletimize sahip çıkalım.

Son olarak aşağıdaki sözlerin kime ait olduğunu tahmin etmeye çalışın:

“Osmanlı’nın dünyaya örnek olacak sağlamlık, derinlik ve hacımda muhteşem bir aile yapısı vardı. Biz bu aile yapısını, sınıfa, sınıfcılığa, kişi egoizmine, kapitalist-materyalist maddeciliğine yani Hristiyan Avrupa’nın hakiki yapısına uymadığı için, medenileşme yolunda (!) düşman saydık…”[20]

Sizce bu sözler kime ait? Bir “yobaz”a mı?

Hayır!

Bu sözlerin sahibi, kemalistliğinden şüphe edilmeyecek bir tarihçi olan;

Cemal Kutay’dır.

KAYNAKLAR:

[1] Prof. Mehmet Paçacı’nın mutlaka okunması gereken makalesinin hülasası:

http://belgelerlegercektarih.net/mehmet-okuyan-islamoglu-ve-taslaman-gibi-modernistlere-reddiye/

[2] Julia Pardoe, The city of the Sultan, and, Domestic manners of the Turks in 1836, H. Colburn, Londra 1837, sayfa 100.

[3] Ahmet Raşit tercümesi, Istanbul 1946, sayfa 58’den naklen; Ahmet Gürkan, Islam Kültürünün Garbı Medenileştirmesi, Cihan Yayınları, Istanbul 2015, sayfa 123.

[4] Litterature religieuse, Paris 1949, sayfa 564’den naklen; Ahmet Gürkan, Islam Kültürünün Garbı Medenileştirmesi, Cihan Yayınları, Istanbul 2015, sayfa 124.

[5] Edmondo de Amicis, Constantinople, G.P. Putnam’s Sons, New York 1878, sayfa 223.

[6] Historie des Arabs, cild 1, sayfa 185’den naklen; Ahmet Gürkan, Islam Kültürünün Garbı Medenileştirmesi, Cihan Yayınları, Istanbul 2015, sayfa 124.

[7] Gaudefroy-Demombynes, Les institutions musulmanes, sayfa 136’dan naklen; Ahmet Gürkan, Islam Kültürünün Garbı Medenileştirmesi, Cihan Yayınları, Istanbul 2015, sayfa 123.

[8] I.H. Danişmend, Türklük ve Müslümanlık, Istanbul 1959, sayfa 74’den naklen; Ahmet Gürkan, Islam Kültürünün Garbı Medenileştirmesi, Cihan Yayınları, Istanbul 2015, sayfa 124.

[9] Julius R. Van Millingen, Turkey, Adam and Charles Black, Londra 1911, sayfa 76.

[10] Ord. Prof. Dr. Gotthard Jaeschke , N. M. Berkin, “Türk Hukukunda Evlenme Aktinin Şekli”, Journal of Istanbul University Law Faculty, yıl 1952, cild 18, sayı 3-4, sayfa 1138.

[11] Bunun kaynağını daha sonra vereceğim.

[12] Kemalist rejimin şapka yüzünden “Şalcı Bacı” isimli bir kadını idam ettiğine dair kaynaklar:

[13] Kemalist rejim Kadın haklarını savunan Nezihe Muhiddin’e kan kusturdu, işte kaynaklar:

[14] Kemalist rejim kadınların ne giyip giymemesi gerektiğine bile karıştı, işte kaynaklar:

[15] Geoffrey Treasure, The Huguenots, Yale University Press, New Haven 2013, sayfa 410, 27 no’lu dipnot.

[16] Martin Luther, Von den Juden und ihren Lügen, Ocak 1543, sayfa 8. (Weimarer Ausgabe 53, S. 412–552.) Günümüz Almancası ile yeni baskısı için bakınız; Alibri Yayınevi, Aschaffenburg 2016.

[17] Aristoteles (Aristo), Poetika-Şiir Sanatı Üzerine, (Eski Yunancadan tercüme eden: Furkan Akderin), Say Yayınları; 3. Baskı, Istanbul 2017, sayfa 62.

Ayrıca bakınız;

Aristoteles, Poetika, (Tercüme eden: Ismail Tunalı), Remzi Kitabevi, Istanbul 1987, sayfa 43.

[18] Diogenes Laertios, Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri, (Yunancadan tercüme eden: Candan Şentuna), 3. Baskı, Yapı Kredi Yayınları, Istanbul 2007, (Oxford University Press 1964), sayfa 274.

[19] Milli Mücadele kahramanı Kara Fatma’nın Rus kilisesinde ikamete mecbur bırakıldığına dair haber için bakınız; Yedigün Dergisi, 9 Ağustos 1933.

Kemalist rejimin yunan malullerine para bağışladığına dair gazete haberi için ise bakınız; Cumhuriyet Gazetesi, 6 Mart 1933.

[20] Cemal Kutay, (Atatürk’ün) Ardında Kalanlar, Cem Ofset, Istanbul 1988, sayfa 237.

Alıntıdır:

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu